Kendimle
konuşmayı nasıl da seviyorum. Delilik mi bilmiyorum ama aslında
sessizlik içeren bir durum bu ve insanı içine çekiyor, yazmaktan
bahsediyorum. Bu benliğimin bağımsız bir alanını ifade ediyor
çünkü yazdığım gibi konuşamıyorum. Buna öyle odaklanmışım
ki hep çıkış yolum gibi gördüm ama pekte öyle olmadığını
fark ediyorum. Her seferinde birbiri ardına yollara girip daha da
derine batıyorum. Sonunda bunun bencilliğe sebep olduğunu anlamaya
başladım. Bencilliğe sebep oluyordu çünkü yazdıklarımın tüm
etkilerini diğer insanlarla ortaklaştığım alanlara yansıtıyorum.
Yazıp kurtulmak yerine yazıp yaşamak gerekiyormuş. Şahit olunan
geçmiş zamanı yüklemlerimden çıkarmam gerektiğini de bu sayede
anlıyorum, umarım başarabilirim. Başlayan ama bitmeyen yollar
açıyorum kendime her yazdığımda ve artık bunun bilincine
varıyorum. İnsan ne zaman daha çok şaşırır hiç tahmin
edemiyor. Tüm duyguları şaşırmak olarak ifade etmek hoşuma
gidiyor. Çünkü çok üzüldüğüme de çok sevdiğime de
şaşıracak haldeyim.
(Sanki
şehirler güneş battıktan sonra hüznü, batmadan önce mutluluğu
andırıyor. Gündüz, tüm maviler yeşiller bir arada duruyor.
İnsanların yüzlerini görebiliyorsun. Çok uzaktaki her şeyin
ayrıntıları da yanlarında oluyor. Aslında güneşli bir bahar
gününde şehirler mutluluğu andırıyor demek daha doğru. Güneş
battıktan sonra her şey farklılaşıyor. Karanlık hüküm
sürüyor. Sokakları aydınlatan sarı ışıklar ve kaynağı
belirsiz tüm seslerin oluşturduğu gürültü ortaya çıkıyor.
Sonra ayrıntısızlaşan yüzler ve uzaklar oluşuyor. Tüm duyduğum
müzikler hüzünlü geliyor. O zaman ılık bir sonbahar gecesinde
şehirler hüznü andırıyor.)
Sarsılmak
böyle bir şey sanırım. Ne anlatacağımı hissedebiliyorum fakat
sarsıldıkça insan toparlayamıyor. Uzun zaman insanları
kırmamaktan güç aldığımın farkındayım. İlişkilerim sevimli
oluyor. Hayatım boyunca iki kişiyle tüm bağlarım kopmuştu.
Şimdi onlardan yalnızca bir tanesiyle hiç bir bağım yok. Böyle
olunca insan kendisini iyi olarak tanımlıyor. Bu alanda öyle güçlü
hissediyormuşum ki şimdi hata yapınca deprem etkisi yaratıyor.
Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak vurgusu sanırım.
Şimdi
ne istersin diye sorsalar tüm bu farkındalığa erişmeme sebep
olacak bir insanı hayatım boyunca yanımda görmek diyebilirim.
Öyle de olmuştu fakat ben farkına varamamışım. Öğrenmeye
başlamıştım, kendimi anlatmaktan öte anlamaya başlamıştım.
Fakat öyle bir sarhoşluk anına kapılmışım ki geri dönüşü
olmayan hatalar yaptım. Daha kendimi tam olarak anlayamadan
bahsettiğim bencilliğimin kurbanı oldum. Yine şaşırdım çünkü
bu kadar yakınıma kimseyi almadığımı anladım. Bana bir şok
lazımdı belki ama öyle olmadı her şeyi yerle bir eden bir
sarsıntıya maruz kaldım. Şimdi insanları anlamak daha kolay
olacak. Herkesi aynı kefeye koymak saçma olur elbet ama herkesin
anlattıklarını öncelikle düşünmek, verdiği değeri kavramak
ve ona göre hareket etmek gerekiyormuş. Ben onursuzluk ediyormuşum.
Kendimi düşünüp anlamadan yaptığım tüm çıkarımlara
karşımdakileri kurban ediyormuşum. İnsana ''o hiç öyle olur
mu asıl olan budur'' demek ne kadar da çaresizceymiş.
Henüz sarsıntının ertesine geçememişken fazla anlaşılır konuşamadığımı biliyorum. Daha sonrasında kendimi çok daha iyi anlayabileceğimi ve değiştirebileceğimi hissediyorum. Hep değiştiğimi ve değişime bağımlı olduğumu sanıyordum ama kendime sakladığım dünyamı hiç değiştirememişim. Şimdi onu açıp tek bir kişiye dahi gösterdiğimde ne kadar da yetersiz kaldığıma ikna oldum. Şanslıyım, bu sayede kendimden çıkıp başkalarının dünyasına da girebileceğim. Şanssızım, hayatımda hiç tecrübe edemediğim bir eşsizlikten yoksun kalacağım. Kendime saklamak istediğim duygular biraz fazla olduğundan anlatırken sorun yaşıyorum.
Son
olarak insan gerçek şefkati annesinden öğreniyor ve ona bağımlı
oluyormuş. Ben ilgiyle şefkati karıştırmışım. Ben şefkate
muhtacım ilgiye değil sanırım.