28 Nisan 2015 Salı

Sarsıntı


     Kendimle konuşmayı nasıl da seviyorum. Delilik mi bilmiyorum ama aslında sessizlik içeren bir durum bu ve insanı içine çekiyor, yazmaktan bahsediyorum. Bu benliğimin bağımsız bir alanını ifade ediyor çünkü yazdığım gibi konuşamıyorum. Buna öyle odaklanmışım ki hep çıkış yolum gibi gördüm ama pekte öyle olmadığını fark ediyorum. Her seferinde birbiri ardına yollara girip daha da derine batıyorum. Sonunda bunun bencilliğe sebep olduğunu anlamaya başladım. Bencilliğe sebep oluyordu çünkü yazdıklarımın tüm etkilerini diğer insanlarla ortaklaştığım alanlara yansıtıyorum. Yazıp kurtulmak yerine yazıp yaşamak gerekiyormuş. Şahit olunan geçmiş zamanı yüklemlerimden çıkarmam gerektiğini de bu sayede anlıyorum, umarım başarabilirim. Başlayan ama bitmeyen yollar açıyorum kendime her yazdığımda ve artık bunun bilincine varıyorum. İnsan ne zaman daha çok şaşırır hiç tahmin edemiyor. Tüm duyguları şaşırmak olarak ifade etmek hoşuma gidiyor. Çünkü çok üzüldüğüme de çok sevdiğime de şaşıracak haldeyim.

(Sanki şehirler güneş battıktan sonra hüznü, batmadan önce mutluluğu andırıyor. Gündüz, tüm maviler yeşiller bir arada duruyor. İnsanların yüzlerini görebiliyorsun. Çok uzaktaki her şeyin ayrıntıları da yanlarında oluyor. Aslında güneşli bir bahar gününde şehirler mutluluğu andırıyor demek daha doğru. Güneş battıktan sonra her şey farklılaşıyor. Karanlık hüküm sürüyor. Sokakları aydınlatan sarı ışıklar ve kaynağı belirsiz tüm seslerin oluşturduğu gürültü ortaya çıkıyor. Sonra ayrıntısızlaşan yüzler ve uzaklar oluşuyor. Tüm duyduğum müzikler hüzünlü geliyor. O zaman ılık bir sonbahar gecesinde şehirler hüznü andırıyor.)
     
     Sarsılmak böyle bir şey sanırım. Ne anlatacağımı hissedebiliyorum fakat sarsıldıkça insan toparlayamıyor. Uzun zaman insanları kırmamaktan güç aldığımın farkındayım. İlişkilerim sevimli oluyor. Hayatım boyunca iki kişiyle tüm bağlarım kopmuştu. Şimdi onlardan yalnızca bir tanesiyle hiç bir bağım yok. Böyle olunca insan kendisini iyi olarak tanımlıyor. Bu alanda öyle güçlü hissediyormuşum ki şimdi hata yapınca deprem etkisi yaratıyor. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak vurgusu sanırım.

     Şimdi ne istersin diye sorsalar tüm bu farkındalığa erişmeme sebep olacak bir insanı hayatım boyunca yanımda görmek diyebilirim. Öyle de olmuştu fakat ben farkına varamamışım. Öğrenmeye başlamıştım, kendimi anlatmaktan öte anlamaya başlamıştım. Fakat öyle bir sarhoşluk anına kapılmışım ki geri dönüşü olmayan hatalar yaptım. Daha kendimi tam olarak anlayamadan bahsettiğim bencilliğimin kurbanı oldum. Yine şaşırdım çünkü bu kadar yakınıma kimseyi almadığımı anladım. Bana bir şok lazımdı belki ama öyle olmadı her şeyi yerle bir eden bir sarsıntıya maruz kaldım. Şimdi insanları anlamak daha kolay olacak. Herkesi aynı kefeye koymak saçma olur elbet ama herkesin anlattıklarını öncelikle düşünmek, verdiği değeri kavramak ve ona göre hareket etmek gerekiyormuş. Ben onursuzluk ediyormuşum. Kendimi düşünüp anlamadan yaptığım tüm çıkarımlara karşımdakileri kurban ediyormuşum. İnsana ''o hiç öyle olur mu asıl olan budur'' demek ne kadar da çaresizceymiş.

     Henüz sarsıntının ertesine geçememişken fazla anlaşılır konuşamadığımı biliyorum. Daha sonrasında kendimi çok daha iyi anlayabileceğimi ve değiştirebileceğimi hissediyorum. Hep değiştiğimi ve değişime bağımlı olduğumu sanıyordum ama kendime sakladığım dünyamı hiç değiştirememişim. Şimdi onu açıp tek bir kişiye dahi gösterdiğimde ne kadar da yetersiz kaldığıma ikna oldum. Şanslıyım, bu sayede kendimden çıkıp başkalarının dünyasına da girebileceğim. Şanssızım, hayatımda hiç tecrübe edemediğim bir eşsizlikten yoksun kalacağım. Kendime saklamak istediğim duygular biraz fazla olduğundan anlatırken sorun yaşıyorum.

     Son olarak insan gerçek şefkati annesinden öğreniyor ve ona bağımlı oluyormuş. Ben ilgiyle şefkati karıştırmışım. Ben şefkate muhtacım ilgiye değil sanırım.